Bir kaç yıldır çeşitli alanlarda kullanılan yüz tanıma teknolojisi, özellikle İngiltere’de ve ABD’nin bir çok şehrinde ve havalimanlarında aranan suçlu ve şüphelileri yakalamak için kullanılıyor. İngiltere’de 18 milyon sabıkalı profilin yüz verileri, ABD’de veri tabanlarında ise 51 milyon adet yüz tanıma verisi bulunuyor. Yüz tanıma sistemi gelişmiş olmasına rağmen, henüz tam anlamıyla verimli olarak kullanılamıyor. İyi ki de kullanılamıyor, çünkü bu sistem yakın bir gelecekte insanların en büyük sıkıntılarından birisi olacak.
Yüz tanıma suçlu yakalamak dışında, pasaportlu geçişlerde kişi tanılama ve kişi doğrulama için kullanıldığı gibi, sanal gerçeklik içeren oyunlarda, online fotoğraf albümlerinde otomatik kişi tanımlama ve etiketleme amacıyla kullanılabiliyor. Hatta yüz tanıma teknolojisi, bazı mağazaların ve özel kulüplerin hatırlı ve sadık müşterilerini daha kapıda tanımak ve ona özel hizmetleri sunmak amacıyla bile kullanılabiliyor.
Facebook fotoğraflardaki kişileri otomatik olarak tanıyıp etiketlendirebilen Moments adlı bir yüz tanıma teknolojisi kullanan uygulamayı hizmete soktu. Ancak, özelikle Avrupalı kullanıcılardan ve sivil toplum örgütlerinden gelen eleştiriler üzerine bu uygulama şimdilik Avrupa’da kapatıldı. Uygulamanın esas sorunu, kullanacak kişi de dahil, yüzleri analiz edilecek 3. Kişilerden de izin almıyor olmasıydı.
Yüz tanıma teknolojisi faydalı gibi gözükse de, kişisel mahremiyet açısından oldukça yüksek riskler barındırıyor. Herhangi bir sisteme veri olarak kaydedilen yüz tanımlaması, kişileri fişlemek anlamına gelir. Zira, bu verilerin ne zaman nerde ve nasıl kullanılacağını kişilerin bilme hakkı olduğu gibi, bu verilerin kötüniyetli kişilerin eline geçip geçmeyeceği de bilinemez. Yüz tanıma sistemi, vesikalık fotoğraf gibi değildir, zira kimsenin bilmediği çeşitli yüz tanıma kameraları ile kişinin nerelere gittiği, nerde bulunduğu dahi takip edilebilir. Yüzümüzün verilerinin rızamız ve bilgimiz dışına toplanabileceği endişesi bir yana, bu verilerin nerde ve nasıl kullanılacağı, bu verilerin satılıp satılmayacağı, rızamızla dahi yüz verimizi versek bile gerektiğinde bu rızayı geri alıp alamayacağız noktalarına kadar bir çok soru ne yazık ki cevapsız kalıyor.
Aslına bakarsak yüzümüze ilişkin verileri çoktan teslim etmiş bulunuyoruz. Facebook’a veya Instagram’a yüklediğimiz fotoğraflardan yüzümüzün her hali her açıdan en ayrıntılı olarak tespit edilmiş bile olabilir. Bu verilerin başka firmalara aktarıldığını düşünmek dahi korkutucu gelebilir, hele ki bu veriler vatandaşını her daim izleyen ve gözetleyen bir devletin eline geçmişse.
Dünyada bu tartışmalar hiç bitmeyecek gibi görünüyor. Bir yandan devletler, terörü ve suçlu yakalamayı bahane ederek yüz tanıma sistemlerini yaygınlaştırmak istiyor, diğer yandan vatandaşlar nerde ne yaptığının bilinmesini ve takip edilmesini istemiyor. Her zaman olduğu gibi özgürlük – güvenlik denklemi bu alanda da dengeyi korumaya çalışıyor.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul BŞ Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı, çalışanları yüz tanıma sistemi ile denetlemek istemiş, ancak personeller buna fişlendikleri iddiası ile karşı çıkmıştı. Türkiye’de, yüz tanıma sisteminin kullanılması konusunda Danıştay geçmiş tarihlerde ilginç ve güzel bir karar vermişti. Danıştay 5. Dairesinin vermiş olduğu 2013/7949 sayılı karara göre, “Olayda, personelden kişisel veri alınması kapsamında olan “yüz tanıma sistemi” ile mesai takibi uygulamasının, kamusal alanda da olsa “özel hayatın gizliliği” ilkesi kapsamında bulunduğunun anlaşılması karşısında; uygulamanın sınırlarını usul ve esaslarını gösteren bir yasal dayanağının bulunmaması, toplanan verilerin ileride başka bir şekilde kullanılamayacağına dair bir güvencenin mevcut olmaması göz önüne alındığında, yukarıda belirtilen temel haklar ve Anayasal ilkelerle bağdaşmayan dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı anlaşılmıştır.” denilmiştir.
Bu karar Türkiye’de yüz tanıma teknolojisi ile ilgili ilk ve tek karardır.